Gümüş Yaz, Gümüş Kız


İnsanın yaşı yaptığı işle hesaplanırsa eğer, ilk hikâyesinin yayımlanması üzerinden çeyrek yüzyıl geçen Buket Uzuner yirmi beş yaşında.

Edebiyatta gümüş yılını kutlayan yazar, okurlarına ve kendisine bir armağan vermek için Gümüş Yaz’ ı yazdı. YAZmakla geçen yirmi beş yıl onun yaşamının tam da YAZ mevsimine denk düştüğü için adını GÜMÜŞ YAZ koydu. GÜMÜŞ YAZ, bir edebî otoportre. GÜMÜŞ YAZ, bir Buket Uzuner kitabı.

 

Çocuktum-Obsesyonlarım Vardı-Büyüdüm-Onlar da Büyüdü

Çocukken hangi takıntılarım vardı diye düşününce aklıma hemen kırmızı trenler ve rugan ayakkabılar geliyor. Kırmızı tren obsesyonum unutulur gibi değildi, bu nedenle hep yanımda taşırım. Çünkü bu kırmızı tren meselesi ne oyuncaktı, ne de fanteziydi. kanlı canlı, çalışkan ve gürültülü, kocaman, gerçek kırmızı trenlerdi benim obsesyonum. Yani işten yorgun argın gelmiş babamla, bütün gün evde yorulmuş anneme akşamları beni kırmızı banliyö trenleriyle gezdirmeleri konusunda ciddi bir baskı yaptığım doğrudur. Önceleri bunun çocuksu bir heves olduğunu düşünen annem ve babam, bir-iki kırmızı tren yolculuğundan sonra bu işin kapanıp gideceğini umuyordu. Ama ben hüngür hüngür ağlayarak ‘kırmij tren!‘ diye tutturmayı alışkanlık haline getirince bunun bir takıntı olduğunu anlamış olmalılar. Dört yıl boyunca süren bu obsesyonum kardeşimin doğumuyla mecburen etkisini yitirdi ama hiç bitmedi. Seyahat etmeyi bir hayat biçimine dönüştürdüğüm yetişkinlik yıllarımda en büyük tutkum yine trenler oldu. Olası her durumda ne uçak, ne feribot ne de otobüs, ben daima trenleri seçerim. Şimdi kırmızı yerine iki katlı hız trenlerini tercih ediyorum. Ama kırmızı bulsam hemen atlarım.

Rugan ayakkabı obsesyonum kısa sürmüştü. Siyah ve kırmızı rugan bebek pabuçlarına karşı tutkusal bir ilgim varmış. Oysa yetişkinlik yaş lanmda parlak ve gösterişli ayakkabı ve giysilerden hep uzak durdum. Aksine çok spor ve sade bir tarzım oldu daima ama renkler konusun da cömert ve cesur olduğumu saklayamam.

Ben çocukluk obsesyonlarımın bu kadar olduğunu sanırken annem ve babam bana bakıp güldüler. (Yıl: 2001) Karşılıklı olarak saymaya başladıklarında o kadar fazla takıntım ortaya çıktı ki, en azından takıntılı bir çocuk olduğum gerçeğiyle yüzleşmek zonında kaldım. Bunların bazılarını sayıyorum: Küpe takmak (bu uğurda üç yaşımda kulak deldirmeyi göze almışım), kitap okumak (okuma yazma bilmediğim yaşlarda tersten tutarak okuyormuş gibi dakikalarca aynı sayfaya bakarmışım), kısa saçlı gezmek (dört yaşımda berber saçımı istediğimden uzun kestiği için kendi başıma saçımı kısaltmaya çalışmışım: sonu hüsran!), ayakta çiş yapmaya çalışmak ve pantolonlarımı bu uğurda kirletmek (oğlanlar ayakta çiş yapıyor da ben niye yapmayayım, diye babama sık sık sorarmışım. Babam tıpkı o günlerdeki gibi kahkahalarla güler bunu anlatırken), gökkuşağının altından geçip, cinsiyet değiştirmek söylencesine inanmak (bir defasında bu nedenle kaybolmuşum), sevdiğim bir filmi veya şarkıyı üst üste defalarca izlemek/dinlemek ve çevremdekileri bezdirmek.

Annem ve babam daha pek çok takıntımı saydılar ama bence bu kadarı bile çocukluğum hakkında fazlaca ipucu taşıyor. Ah yalnızca çocukluğum mu? Yine yakalandık!

Arimento
2001

Satın Al