Ada Yazıları


KUMRAL ADA – ADALI DERGİSİ
GÖLLER KRALLIĞI FİNLANDİYA’ DA HERKESİN BİR ADASI VAR

Eğer hayatta bir Finli arkadaşınız varsa eninde sonunda sizi ya kendisinin ya da bir akrabasının adasına davet edecektir. Çünkü Finliler diğer kuzeylilerin aksine çok sıcakkanlıdır. Ve hiç de zengin olmayan bir Finli bile üzerine 8 m²lik bir sauna ile kulübe sığacak kadar adaya sahip olabilir. Onlara sorarsanız utangaçlıktan saklanan ve ancak içince ortaya çıkan sıcakkanlı karakterleri doğanın bir ürünü, bana sorarsanız Doğu kökenli kültürlerine bağlıdır. Ya da ikisine birden… Adaların sırrıysa, sayısı kabaca 188.000 olan ama tam olarak bilinmeyen göller ve bugün doğan bir erkek bebeğin 73, kız bebeğin de 81 yıl yaşayacağı toplam 5.2 milyonluk nüfusa devletin sağladığı sosyal koşullarda yatmaktadır. Öte yandan çok dürüst, çalışkan ve temiz Finlilere birey olarak ne kadar saygı duyduğumu anmadan geçemeyeceğim.

Bu yazıyı yazarken 20 yıllık arkadaşım Finli-Alman Karin’ in Nääsiyärvi gölü kenarında tamamen ağaç kütüklerinden yapılmış konforlu evinde, ormanın içinden görünen sakin, serin ve el değmemiş doğal güzelliği iç yakan göl manzarasına bakıyorum. Göllerin ve göllerdeki minicik adaların sayısının bilinmediği Finlandiya´ dan sayısının çok az, ama göreceli olarak iri sayılabilecek memleketimin adalarını düşünce aklıma: ilkin ormanlarının yakılıp, yokedildiği, çöplerin hâlâ insan sağlığını tehdit etmeyecek biçimde ve geri dönüştürümlü olarak toplanmadığı, sokak hayvanlarının çok kötü koşullarda süründüğü, çirkin yapılaşmanın oy-para odaklı mafya zihniyetiyle devam ettiği görüntülerin gelmesi bir tesadüf olabilir mi? Halbuki Fin göllerine ve adalarına bakarken, buradaki dostlarıma Büyükada’ dan getirdiğim ada fotoğraflarından oluşan kitapçıkta parlayan şahane fototğraflardaki haliyle adaları hatırlamayı isterdim. O turistik fotoğraflarda pek azı korunmuş bazı tarihi konaklar, eski Rum evleri, temiz birkaç fayton, sağlıklı ve bakımlı birkaç at, tabaklarda temiz görünen balık-rakı masası ve mutlu günbatımları var. Gösterişçi ve sahtekârız ya: o turistik fotoğraflarda, hani daha vapurdan inerken insanı depresyona sokan o ebedî soruyu : “Ya gerçekten biz Türkler bu kadar zevksiz miyiz?” diye sordurtan çirkinlik abidesi beton bozuntuları, ortalığa saçılmış çöpler, bakımsız zavallı atlar, herşeyi normalden 4 kat fazla fiyata satan insafsız ve güvenilmez esnaf, biz sıradan Adalılar’ ı gerçekten tanıdığından hep kuşku duyduğum belediye başkanı ve çalışanları yok elbette.

Bu üzüntümü Finli dostlarımla, özellikle bu hafta Avrupa Parlementosu Yeşiller grubu başkan yardımcılığına seçilen Finlandiya’ nın eski çevre bakanı Satu Hassi’ yle paylaştığımda bana: “E tabii, yurtsever ve sorumlu bir vatandaş zaten turistik düşünemez!” anlamında bir şeyler söylüyorlar. Onlar yerel ve merkezi siyasetçilerini anlattıkça, Finli siyasetçilerin ve belediye başkanlarının seçmenlerini tek tek tanıyan, onların dilek ve ihtiyaçlarına kulak veren, kibir ve gösterişten arınmış insanlar olması tam tersinin yaşamaktan bıkmış bizlere nasıl uzak ve hayal gibi geliyor, diye düşünüyorum. Her olumsuzluğun sebebi de fazla nüfusla açıklanamaz ya…

Bu yıl eskiye oranla daha serin bir yaz yaşamaktan ötürü pek şikayetçi olan Finliler, onlara çok normal gelen ama benim geceyarısında bile aydınlık olan beyaz geceleri nasıl özlediğimi ve sevdiğimi görünce şaşırıyorlar. Sıcak sevmeyen bir Akdenizli olarak bu serin (20-24 oC) yazdan, saunadan çıkıp göle atlama geleneğinden, ormanlarda uzun uzun yürümekten, hormonsuzluğuyla haklı olarak övündükleri nefis kokulu çilek ve çeşit çeşit böğürtlenleriyle göldeki küçük adada yapılan kahvaltılardan pek mutluyum. Beyaz gecelere yayılan, bizim gibi alışık olmayanlar için biyolojik saatin iflas ettiği aydınlık geceyarılarında ağaç kütüğü masalarda yenen, bol salatalı, çiğ balık ve şaraplı uzun akşam yemeklerinde (ve ardından sauna tabii) tartışılan “ne olacak bu Finlilerin durumu?” bizimkinin aksine kahkahalarla bitiyor. Memleketinin sorunlarını samimi olarak tartışan, yolsuzluk yapan siyasetçiyi tarihten silecek kadar kararlı ve inatçı olmakla (sisu diyorlar buna) tanınan/övünen Finliler, elbette her “ne olacak memleketin hali ağbi?” tartışmasından sonra depresyona giren bizlere hiç ama hiç benzemiyorlar. Onların çok içmesi kederden falan değil; tamamen karanlık ve uzun kışlardan ötürü.

Sauna, Sibellius ve Sisu (güçlü irade ve kararlılık) üçgeniyle haklı olarak övünen Finlandiya adalarından daha yaşanılası olmasını hep dilediğimiz bizim adalara selamlar yolluyorum. Ya da Fincesi: Moi Moi ve Terve!

Temmuz ortası 2004 Finlandiya