Adalı Dergisi – Temmuz ’04
Ada mevsimleri öteki karalardan daha uçlarda, daha derinden, daha ‘damardan’ yaşanır. Çünkü her mevsimi çevreleyen denizin ortasında yapayalnız, çırılçıplak yaşayan adanın hiçbir korunması, savunması ve artık korkusu da yoktur.
İlkbaharda en dertliyi bile olmadık şekilde heyecanlandırır, durup dururken, hemde hiç yoktan yakında iyi ama çok iyi şeyler olacakmış gibi içini titretir insanın. O titreyişin kendisi bile o kadar güzeldir ki, artık birşey olmasa da olur… İlkbaharın doğa ve onun parçası insanın iliklerine kadar en fazla hissedildiği yer adadır.
Sonbaharı şahanedir; renk şımarığı yapıverir insanı. Günbatımları daha erken, yollar daha tenhadır, manava mandalina turuncusu, ağaçlara en güzel sarışınlar çöker. Hüznün içindeki şeker tadı albenili bir lezzet katar sonyaza. Sonra kış gelir. Benim dışımda pek kimselerin sevmediği kış daima vaktinde gelir, geç kalmayı hiç sevmez. Adada kış, yalnızlığın en güzel görsel tanımıdır ve öyle doğaldır ki, korkutucu olmaktan çıkar; zaten doğduğu günden beri bütün hayatı boyunca denizler ortasında yalnız yaşayan adada yalnızlık bizler için olsa olsa yalnızca yüzlerce insanlık durumundan biridir. Yine de onun kış yüzünü pek bilmeyiz, çok tanımayız, sanki kış onun mahremidir ve bilmemizi de istemez.
Ona en çok yaz yakışır. Ada(lar)ya en çok yaz yakışır. Mavisi, (her yangına inat yeşertmeye devam edeceğimiz) yeşiliyle, genci, orta yaşlısı, yaşlısı, çocuğu, bebeğiyle, (daha iyi koşullarda yaşamalarına dikkat etmek şartıyla) sokak kedileri, köpekleri ve (hijyenik koşullarının mutlaka düzeltilmesi gereken) atları, şıngır mıngır faytonları, doyumsuz rakı-balık sefalarıyla sahil lokantaları, gevşek ve huzurlu sabah kahvaltı keyfiyle pastaneleri, çay bahçeleri, dondurmacıları ve artık denize girebildiğimiz plajlarıyla adada yaz güzeldir Ve yaz her yaşta, evet her yaşta ama en çok adada aşk mevsimidir.
Aşk ancak hazır olunca gelir, çarpar insanı derler. Nedir hazır olmak? Neden insanın ihtiyacı olunca değil de hazır olunca aşk yolun üzerine çıkar?
Bana sorarsanız, bırakın yıllarca kafamıza doldurdukları atasözü, önyargı ve kuru gürültüyü ve aşık olun bu yaz adada. İster yıllardır beraber olduğunuz ve en çok güvendiğiniz tarafından aldatılmış, kalbiniz kırılmış, delik deşik edilmiş olsun, ister artık aşka inanmadığınızı düşünün, ister kimselere güvenemediğiniz acılı zamanlar yaşıyor olun. Bırakın kendinize acımayı, atın üzerinize sinen olumsuz kokuları ve anıları. Bırakın sizi üzmüş, aldatmış, sevme kapasitesi olmayan, derinliksiz ve zavallı eski kalp ağrılarını. Unutmayın: En büyük intikam mutluluktur! Silkelenin, kalkın ayağa, dolabınızdan en sevdiğiniz elbiseyi/tişörtü çıkartıp, takın üstünüze, çıkın bir yaz ada akşamına, çağırın dostlarınızı, şarkı söyleyin, dans edin, yürüyün, gülümseyin dünyaya, gülümseyin kendinize, gülümseyin adaya, koklayın havayı… Olmadıysa bir sabah erkenden en çiçekli elbisenizi/en renkli tişörtünüzü giyin çıkın adaya, çıkın sokaklara, çıkın kendi dışınıza: henüz gün serinken yürüyün, faytona binin, yeni bir romana başlayın, fotoğraf çekin, sokak kedilerini, köpeklerini besleyin, yoksul çocuklara kitap alın, şeker verin… Adada yaşadığınızı hissedin. Adadasınız ve bunun değerini farkedin. Adada yaşadığınıza şükredin. Şükran duygusunun iyileştirici etkisiyle hiçbir duygu yarışamaz çünkü.
Aşk orada, mutlaka bir yerlerde bekliyor, o da arıyordur eşini… Bu akşam değilse yarın… Bu sabah değilse yarın… Aşk başı ve sonu belli olmayan, bize ait pek az şeyi seçebildiğimiz hayatlarımızın iki mucizesinden biridir ve aşkın binbir çeşidi vardır. Sakın ümidiniz kesmeyin, çünkü yaz geldi, şimdi adada aşk vaktidir. Vaktidir adada aşkın!