Yazar Buket Uzuner, son yüzyılda gezegene, doğaya, hayvanlara, çocuklara, kadınlara gösterdiğimiz saygısız tavra duyduğu öfkeyle 2008 başında yazmaya başladığı ‘Tabiat Dörtlemesi’nin son romanı ‘Ateş’ ile karşımızda. Yazar “İnsan haksızlıklara karşı isyan etmez, çığlık atmazsa çıldırıyor. Benim çığlığımsa yazarak anlatmak” diyor.
Son dönemde en çok kafa yorduğumuz konulardan biri iklim krizi. Buket Uzuner, uzun süredir hem aktivist hem de yazar kimliğiyle bu mücadelenin bir parçası. ‘Tabiat Dörtlemesi’ serisinin son romanı ‘Ateş’te de kadim geleneklerden gelen ancak günümüzde unutulmuş ‘tabiata saygılı insan’ modelini günümüze taşıyor. Bu kitapla 2008 başında yazmaya başladığı ‘Tabiat Dörtlemesi’ne veda eden Buket Uzuner’le ‘Ateş’i konuştuk.
◊ ‘Tabiat Dörtlemesi’ serisini yazma süreci nasıldı?
2008’de, hayatımın gelecek 14 yılında aynı konuya bağlı kalarak yazacağımı söylese-
lerdi, inanmazdım. Bulduğum tek mantıklı açıklama; insanlık olarak son yüzyılda hayvanlara, çocuklara, kadınlara, ağaçlara, suya, toprağa ve havaya, tabiata karşı gösterdiğimiz saygısız, sevgisiz, ikiyüzlü tavır ve eylemlere duyduğum öfke ve kedere çıkıyor. Eğer insan haksızlıklara karşı isyan etmez, çığlık atmazsa çıldırıyor. Benim çığlığımsa hikâyeler kurmak ve yazarak anlatmak.
◊ ‘Ateş’ Mardin’de geçiyor. Neden Mardin?
Serinin diğer kitapları İstanbul, Çorum ve Kayseri-Kapadokya arasında geçiyor. Roman mekânlarını bizzat görüp orada yaşayarak öğrenmeyi seven yazarlardanım. Mardin sadece koruduğu muhteşem ortaçağ mimarisiyle değil, aynı zamanda çoğulcu kültürüyle de zengin ve gerçekten büyüleyici bir şehir. Ziyaret edenlerin tekrar gitmek isteyeceği, hatta öyle 3-4 günde bitmeyecek bir hazine. Kadınların rahatsız edilmeden yalnız gezebildiği şehirler medenidir…
Buket Uzuner: ‘Benim çığlığım hikâyeler’
“Bilim sayesinde artık ağaçların, kökleri vasıtasıyla iletişim kurduklarını biliyoruz. Oysa bu bilgilerin çoğu, dünya mitolojilerinde zaten var. Çünkü insanlık tabiatın efendisi değil, diğer canlılar gibi sadece bir parçası olduğunu binlerce yıl öncesinden farkındaydı. Bugün unutmuş gibi yaptığımız bu.”
‘Bitirmek hüzünlü’
◊ ‘Ateş’te yine mitlere, Anadolu ve kadim kültürlere ait bilgilerle karşılaşıyoruz. Nasıl kaynaklar rehberlik etti size?
Bu topraklarda bizden önce yaşamış kültürlerin, örneğin Hititlerin mitolojisi, sanatı, kanunları, yemekleri bizi de etkilemiştir. Ben aslında o mitolojileri söylemiş eski hikâyecilerin yaptığını, roman formunda yapıyorum. Türk mitolojisi çalışıyorum, uzmanlardan dersler alıyorum, psikomitoloji öğreniyorum. Bin yıl önce iyi devlet yönetmenin ahlakını yönetici hana öğütleyen Yusuf Has Hacib’in ‘Kutadgu Bilig’ eserini bir şifre kitabı gibi yeniden kurgulayarak kendi mitolojisi öğretilmeyen belki de dünyadaki tek millet olan bize hatırlatmak istiyorum.
◊ Serinin kahramanı Defne Kaman bir iklim aktivisti, hak savunucusu ve gazeteci. Türkiye’deki ekolojik mücadele tarihinde herkesin katkıları değerli ancak aklımıza kazınan isimlerin ve anların kahramanı çoğunlukla kadınlar…
Benim çoğu romanlarımda olduğu gibi tabiat ve iklim merkezli bu dörtlemenin iki ana karakteri de yine kadın. İlk eczacı ve hekimler, o zamanki adıyla otacı ve şifacılar, ilk hikâyeci ve masalcılar, çiftçiler kadındır. Dünya kültürlerinin çoğunda ‘tabiat ana’ ve ‘toprak ana’nın dişi olması tesadüf değil. Bu gerçeklere rağmen kadının sosyal hayatta, sanat ve edebiyatta temsili hâlâ çok az. Dünyayı binlerce yıldır yaşlı erkekler (kral, sultan, han, başkan vb.) güç ve sermaye temelli olarak yönetiyor. Bu yüzden savaşlar, insan ve tabiat kıyımları sürüyor.
◊ Kitap bitip okurla buluşunca nasıl hissediyorsunuz?
Yazarın, bazen yıllarca beraber yaşadığı roman karakterlerinden ayrılması aslında hüzünlü bir süreç. En yakınlarımdan bile daha iyi tanıdığım kurgu karakterler benim için canlıdır, onların konuşmalarını duyar, diyaloglarını dinleyerek yazarım. Sonra bir gün çeker gider, yazarı bir daha aramaz ve artık okurların arkadaşı olurlar. Belki de bir roman bitmeden öbürüne başlamak bunun için bir teselli
çabasıdır…
◊ Bilimle edebiyat ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
21’nci yüzyılda teknoloji ve bilim sayesinde artık ağaçların, kökleri vasıtasıyla iletişim kurduklarını, aralarında ihtiyacı olan ağaçlara karbonhidrat yolladıklarını biliyoruz. Bu konuda birbirinden güzel kitaplar peş peşe yayımlanıyor. Oysa bu bilgilerin çoğu, dünya mitolojilerinin hemen hepsinde zaten var. Çünkü insanlık tabiatın efendisi değil, diğer canlılar gibi sadece bir parçası olduğunu binlerce yıl öncesinden farkındaydı. Bugün unutmuş gibi yaptığımız bu. Mitoloji yerine bugünün edebiyatçıları ‘iklim kurgu’ eserlerle iklim sorunlarını merkeze alan ve farkındalığı arttıran romanlar yazıyorlar. Yaşar Kemal’in, Sait Faik’in, Halikarnas Balıkçısı’nın, Fakir Baykurt’un birçok romanı, Hikmet Birand’ın ‘Alıç Ağacıyla Sohbetler’ kitabı da iklim kurgu edebiyata girer.
◊ Türkiye’nin ilk ‘tek gezgin kadınları’ndan birisiniz. Gezgin kimliğinizin yazarlığınıza nasıl bir etkisi var?
Seyahat farklı kültürler, coğrafyalar, gelenek ve hayat biçimlerini tanımak, kendimizi anlamak için yapılan bir eylem. İş, sağlık için yapılan zorunlu seyahatler, turistik geziler değil burada bahsettiğimiz. Bu sözlerimden, gezginliğin tuzu kuru insanların işi olduğu anlamı çıkartılmasın. Ben memur çocuğu olarak ancak yabancı üniversitelerden aldığım burslarla, garsonluktan çocuk bakıcılığına yarı-zamanlı işlerle para biriktirerek seyahat edebildim. Şimdi de yazar olarak davet edildiğim için gezebiliyorum.
“Çok okuyan çok bilir ama çok gezen, gezdiğini soran ve görebilen anlamaya başlar. Anlamak çok değerlidir.”
Çocuklara mitoloji
◊ Peki, o meşhur soruya cevabınız nedir: Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?
Çok okuyan elbette çok bilir ama bildiğini anlamamak
o bilgiyi kullanılamaz kılar. Ama çok gezen, gezdiğini soran ve görebilen anlamaya başlar. Anlamak çok değerlidir.
◊ İklim krizi, savaşlar, ekonomik zorluklar… Bunlara rağmen hayata ve dünyaya dair hangi ihtimaller sizi heyecanlandırıyor?
İnsanın evrimine tanık olduğumuz zamanlar bunlar bence. İnsan 100 yıldır yapay zekâya yol açacak icatlar peşinde, artık bunun sonuçlarını görüyoruz. Sonucu iyi veya kötü olabilir ama insanlık artık eskisi gibi olamayacak. Şimdi biyolojide insan türüne ‘Homo sapiens’ diyoruz; belki 500 yıllık yakın gelecekte ‘Homo cyborg’ olacağız. Diş implantlarından kalp pillerine kadar insan bedenine organik olmayan parçalar çoktan yerleşti. Beni heyecanlandıran, yapay zekâlı insanın şimdiki gibi zalim, hain, tabiat ana düşmanı, açgözlü ve ayrımcı olmama olasılığı.
◊ 2023 planlarınız neler?
Timur Selçuk’un anısına ithaf ettiğim ‘Ayrılanlar İçin’ adlı öykü kitabı üzerinde çalışıyorum. O yaşarken yetiştiremedim ama kendisine bahsettiğim için mutluyum. Zeytin ağacıyla ilgili kısa bir roman var elimde. Ayrıca Defne Kaman ve Umay Nine’yi sevenler benden çocukları için mitoloji ve tabiat konulu ‘Küçük Defne ile Genç Umay’ın Maceraları’nı yazmamı istiyorlar. Bunu da düşünmüyor değilim.