Mozart’la Viyana’da bir pazar günü


Mozart’ın müziğini seviyor olmam, bazı müzisyen ve edebiyatçı tanıdıklarım tarafından yıllarca neredeyse bir suç gibi görüldü. Bu hala öyledir ama ben değiştim. Mozart konusunda değil de kimlerin düşüncelerine değer vermem gerektiği konusundaki ölçütlerim bakımından değiştim.

Mozart’ı beğenmek, tıpkı çizgi roman okumayı, Tom Jones ve Erol Büyükburç’un sesini güzel bulmayı, Cem Karaca ve Michael Jackson’ın ölümüne üzülmeyi, Reşat Nuri ve Hüseyin Rahmi’yi edebiyatçı saymayı, Nilüfer ve Celine Dion’un sesleri önünde şapka çıkartmayı, Attila İlhan ve Nazım’ın şiirleriyle klasik ve popüler müziği bir arada sevebilmeyi suçlayan kibirli görüş tarafından kara listededir: Oysa sahici büyük düşünür ve samimi sanatçıların hiç böyle kompleksleri yoktur. Bakın Goethe “O (Mozart), Tanrının yarattığı bir mucizedir. Biz ona hayran oluyoruz, ama onu açıklayamıyoruz” demiştir bile…

Çocukluğunu çocuk gibi yaşayamamışl milyonlarca insan vardır ama çok yetenekli olduğu babası tarafından keşfedilip çok sıkı disiplin altında korku ve endişeyle eğitilerek bizlere müziğiyle hala umut ve yaşam taşıyan eserler armağan eden pek az dahi tarihe geçmiştir. Mozart bunlardan biridir. (Dahi kadınları sayamıyorum çünkü kardeşinden daha yetenekli olduğu söylenen abla Nanneri Mozart’ın adını bile bilmeyişimiz, kadınlara yazmak ve bestelemek yasaklandığı içindir.) Küçücük oğluna çok katı disipilin uyguladığı için baba Leopold Mozart’a hep kızdığımda aklıma, acaba böyle olmasaydı, oğul Mozart şımarık haytanın biri olup beste yapmak yerine kızlarla ve kumarla kaybolur muydu, sorusu sessizce yerleşiyor: Çünkü çok zeki ve yetenekli çocuklar doğal olarak narsist ve şımarık olma eğilimindedir.

YAŞASAYDI MICHAEL JACKSON OLURDU

Milos Forman’ın 1984’teki bütün önemli sinema ödüllerini toplayan “Amadeus” filminin kareografı Twyla Tharp: “Eğer Mozart bugün (1980’ler) yaşasaydı Brodway içim müzikaller, Hollywood için film müziği bestelerdi çünkü o olabildiğince çok insana müziğiyle ulaşmak isteyen bir dahiydi” demiş. Ben işi 2000’lere taşıyıp özellikle çocuklukları ve babalarının sert disipilini, bu yüzden her ikisininde çocuk şeklinde kalmış erkekliği ve müzikal yeteneklerini de düşünerek Mozart şimdi yaşasaydı Michael Jackson olurdu, diyeceğim, üstelik bana kızacaklarını bile bile.

Benim içinse Mozart’ın müziği, içindeki sevinci ve neşeyi, hüznü ve korkuyu heyecanla anlatan, çok hınzır, hiperaktif ve romantiktir. Romantizm içinde daima umut taşır. Halbuki Mozart düşmanlarının en büyük iki argümanından biri onlara göre: “Mozart ihtiraslı ve sefih hayatının sonradan fazla romantiklaştirerek sunulduğu” ve böylece kahramanlaştırıldığı yolundadır ki, kahramanlar üzerinden para ve güç kazanmak, bugün kapitalizm, yüzyıllar önce feodalizmin uzmanlık alanı olmuşsa Mozart’ın bunda günahı nedir?

Geçen hafta Alpbach EU Ekonomik Forumu’nda yer alan “Türkiye Nereye Gidiyor?” konulu panele katılmak için bulunduğum Avusturya’da bu enteresan panel yerine neredeyse tüm pazar gününü geçirdiğim Mozart Evi’nden söz etmek istiyorum. Mozart’ın 1784-1787 arasında karısı, oğlu ve hizmetçisiyle yaşadığı, “Figaro’nun Düğünü”nü bestelediği bu ev ancak onun 250. doğum günü 27 Ocak 2006’da ziyarete açıldı. Mozart Evi, evlendiği ve cenaze töreninin yapıldığı muhteşem Stephen Kilisesi’ne çok yakın, merkezi ve şık Dom Gasse’de 5 numaralı binanın birinci katı ve MilosForman’ınhemen tümü Prag’ta çekilen “Amadeus” filminde, babası Leopold Mozart’ın sonu hüsranla biten Viyana ziyareti sahnesinde benzeri kullanılan mekan işte bu evdir. Evin en önemli özelliği 18. yüzyılda modernlik ve sanatseverlik açısından dünyada yalnızca Londra ve Paris’le kıyaslanan Viyana’nın en seçkin mahallelerinde yer alması ve Mozart’ın hayatı boyunca yaşadığı evler içinde en iyisi olması. Müziğiyle hayatında hiç opera veya klasik müzik dinlememişveya sevmemiş insanlara bile dokunabilen, hastaları hala iyileştiren, otuzbeş yıllık kısa yaşamına sığdırdığıolağanüstü besteleri bizlere cömertçe armağan etmiş bu çocuk adamın bir zamanlar bu evde dolaştığını bilerek orada olmanın değerine paha biçilemez. Viyana’ya gitme şansı olmayanlar için evin sanal adresi şöyle:www.mozarthausvienna.at

NADİR NADİ ‘DOSTUM MOZART’ I NEDEN YAZMIŞTIR?

Nadir Nadi’nin 1985’te yazdığı “Dostum Mozart” kitabı şimdi artık açık artırma sitelerinde bulunabiliyor olsa da onun bu kitabı yazmaktaki asıl amacının “… her zaman iyilikten, güzellikten söz eden, kendi yaşamının en kötümser anlarında bile kimim zaman biraz acı, biraz buruk da olsa bize gülümseyen, ama hiçbir zaman küsmeyen üstün bir sanatçıya, yeni dostlar kazandırmak” olduğunu ve “eğer şimdi değilseniz siz de bir gün ‘Mozart dostu’ olacaksınız” dediğini anımsamakta hiç ziyan yoktur. Çünkü Mozart’ın ülkesini işgale veya fethe gelmiş Türklar’le ilgili yazdığı “Saraydan Kız Kaçırma” (bile) dahil her eserinde taa ozamanlar çağdaşlarından farkı bir hümanizma ve dünyalı olma erdemine dair bilgim arttıkça ve onu daha çok dinledikçe hayranlığım artıyor. Mozart müziğine her yerde çok uygun fiyatlarla ulaşmak olası. Bu güzel sonbahar mevsimi kendinize ve/veya sevgilinize bir Mozart armağan etmenin tam zamanıdır. Hoş geldin sonbahar!

Bir yorum ekleyin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir