2011’e girdiğimizden beri memlekette ve dünyada vicdan sahibi insanların ruhunu daraltan, umutsuz haberlerin arasında bizim gibi ruhuna seyahat nefesi üflenerek doğmuş gezginlerin yüzüne bir gülücük yerleştiren konu UNESCO’nun 2011’i pirimiz, Türk Dünyası’nın en önemli gezgini Evliyâ Çelebi yılı ilan edeceğine dair duyumlardı. Aslında gezginler birbirini iyi bilir, uzaktan, hâttâ 400 yıl uzaktan tanırlar; bu yüzden Evliyâ Çelebi’nin uluslararası bir organizasyonla anılması çok da önemli değildir ama onu daha fazla insanın tanıması ve hayran olmasının da ona bir zararı yoktur.
Evliyâ Çelebi, bizim coğrafyamızda seyahatnâmesinden bile daha meşhur olan, dillere destan rüyasıyla tanınır. Belki de o, bir rüyası kendi adından daha meşhur olan gelmiş geçmiş tek kişidir! ‘Bir rüya gürdüm hayatım değişti’, dese yeridir! İster başka kültürleri meraktan yerinde duramayan bir gezgin, ister kuşaklar boyu aynı mahallede yaşamakla övünen bir yerleşik olsun, bu topraklarda büyüyen neredeyse hemen her çocuk Evliyâ Çelebi’nin o mâlum rüyasını duymuştur. Bir gece rüyasında Hz. Muhammed’i gördüğünü ve ‘şefaat ya Resul Allah!’ Yani ‘beni bağışla, bana arka çık ey Allah’ın elçisi!’ demek için ağzını açtığı ama şefaat yerine dili sürçerek ‘seyahat Ya Resul Allah!’ dediğini bizzat yazan Evliyâ Çelebi, bu dileği kabul olduğu için 50 yıl boyunca dur durak bilmeden seyahat edip, 10 ciltlik Seyahatnâme’sini yazdığını düşünmektedir. Bence dünyanın en güzel ve en ünlü rüyası olan bu rüya, rüyaların gizli arzularımız ve bastırılmış acılarımızın sihirli aynası olduğu tezinin de sağlaması değilse nedir?
Herhangi bir sanal Türkçe ansiklopediden bulabileceğiniz temel bilgilere göre; Evliyâ Çelebi’nin Muharrem ayının 10. Günü Hicri 1020 yılında yani: 25 Mart 1611’de İstanbul’da doğduğu kabul edilmiştir. Babası Derviş Mehmet Zilli iki padişahın kuyumcubaşı olup, pek çok sefere katılarak onlarla seyahat etmiştir. Annesi hakkında doğal olarak hiç bilgi yok! Zamanın koşullarına göre çok iyi eğitim alan Evliyâ Çelebi 1640 yılında 29 yaşındayken Bursa’dan başlayarak yola çıkmış ve 50 yıl boyunca sürdürdüğü gezilerini yazarak bize ve dolayısıyla dünya kültürüne 17. yüzyıl İstanbul ve Osmanlı sosyal tarihi hakkında çok önemli bir eser kazandırmıştır. Mezarının yeri ve ölüm tarihi kesin bilinmeyen Evliyâ Çelebi’nin Mısır’da belki İstanbul veya Viyana seferinde öldüğü söylenir.
YEDİĞİN İÇTİĞİN SENİN OLSUN, GEZİP GÖRDÜĞÜNÜ ANLAT!
Uzaklara seyahat edenlere Anadolu’da hâlâ; ‘oralarda yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüğünü anlat!’ derler. Oysa söz uçar, yazı kalır. İyi ki, Evliyâ Çelebi anlatmakla kalmamış ve yazmış. 17. yy’da Osmanlı İmparatorluğu’nun gez gez bitmeyecek sınırları içinde, zamanın meşakkatli seyahat koşullarında Tuna havzasından, Fırat havzasına, Kafkasya, Kırım, Mısır’a ve Girit’e gitmiş, tabii Anadolu ve Rumeli’yi de karış karış gezmiştir. Tarihçi Prof. İlber Ortaylı : “Evliyâ Çelebi çeşitli muharebeleri, CelâlÓ isyanlarını kalemiyle tespit etmiştir, her sınıf halkla haydutlar dahil olmak üzere sohbet edip seyahatnamesine almıştır” diye anlatıyor ve haklı olarak çoktan bir Evliyâ Çelebi Enstitüsü kurmamız, 2011’i de (ister UNESCO ilan etsin ister etmesin) bizim onun şanına yakışır biçimde yıl boyunca her şehirde farklı etkinliklerle anarak eserlerini yeni kuşaklara tanıtmamız gerektiğini söylüyor!
EVLİYA ÇELEBİ’NİN TORUNU
Geçen ay İspanyolcaya çevrilen İstanbullular romanı nedeniyle röportaj için İstanbul’a gelen bir İspanyol gazeteci bana “Sırt çantasıyla tek başına ve yalnızca gezmek amacıyla seyahat eden ilk gezgin Türk Kızı olduğunuzu öğrendik. Bu seyahatlerinizi yazarak hayatınızı da kazanıyormuşsunuz. Neden bu kadar geç kaldı Türk Kadınları?” diye sordular. Doğru 1979 yılında kendi olanaklarımla tek başıma trenlerle dünyayı gezmeye çıktığımda benden önce eş, iş, eğitim veya sağlık nedenleri dışında, kendi kısıtlı olanaklarıyla tek başına sırtçantasını alıp dünyayı gezmeye çıkan bir Türk kızı yoktu (Aslında bugüne kadar aradım, bulamadım) Bu seyahatlerimde tanıştığım bencileyin gezginler bana sık sık ve gururla kendi gezgin ataları Marco Polo, Christopher Colombus, Vasco da Gama’dan bahsettiklerinde ben de bizim Evliyâ Çelebi’den söz eder ama onu Batı’da pek kimsenin tanımadığını görerek üzülürdüm. Durum hâlâ böyledir. Oysa zamanla kültürlerin kendi değerlerine sahip çıkmadığı zaman bunu başkalarından beklemeye hakları olmadığını öğrendim. Zaten 10 ciltlik Seyahatnâme’yi de dünyaya tarihçi Avusturyalı Joseph von Hammer-Purgstall tanıtmıştır.
İşte şimdi 400. Doğum yıldönümünde Evliyâ Çelebi’ye sahip çıkmak için büyük bir şansımız var. Ben şahsen SIRTÇANTALILAR grubuyla birkaç Evliyâ Çelebi etkinliği hazırlayacağım. Yalnızca erkeklerin seyahat edebildiği yüzyıllarda yaşadığı için şimdi kendisine sahip çıkmak isteyen (belki ilk) gezgin kız torununu hakkında o ne düşünürdü bilemem ama gezginin hakikisi, yolların ve serüven aşkının cinsiyeti veya ırkı olmadığını iyi bilir, diye yüreğim hep ferah, rüyam çoğunlukla ‘seyahat’tir!
OKUDUKLARIM
Bilinmeyen-Joshua Ferris.
‘Son 10 yılın en iyi romanı’ diye sunulan bir roman elbette beklentiyi yükseltiyor. Ancak ilginç bir roman okumakla iyi roman okumak farklı şeyler. İlginçlik arayanlara önerilir.
GÖRDÜKLERİM
Aslı Gibidir (Certified Copy)
İranlı yönetmen Abbas Kirostami’nin kadın-erkek ilişkisine oyuncu bakışı. Ancak bencileyin ‘Juliet Binoche ne oynasa izlerim’cilerdenseniz görülür.
DİNLEDİKLERİM
SEN-Bülent Ortaçgil :
Sevenler ve özleyenler için yeni Bülent Ortaçgil şarkıları: hem efkârlandırır, hem efkâr dağıtır. Yalnız değilsin, der usul usul…
04.02.2011