Sevgi Soysal, coşkusu taze, acıyla alay edebilen, cıvıl kahkahalı, hüzün gözlü ve gözüpek bir kadındı. O, anneliğini yazı hayatından ayırmayacak kadar sahici bir kadın, mükemmel görünmek için çırpınmayacak kadar özgüvenli bir dişi, delidolu ve yaramazlığını saklamayacak kadar oyuncu bir çocuk-yetişkindi.
Büyük yazarlar ve şairler, eseriyle daha tanışır tanışmaz bizi çarpmış, sarsmış, hayat yolumuza bir demet ışık, bir kucak çiçek bırakmış olanlardır. Onların adı her anıldığında o çarpışma anı tazelenir ve şükran duyarız. Hayatımıza özellikle ilk gençlik yıllarında böyle önemli katkıda bulunan yazarlar aslında bizim düşünsel ve sanatsal akrabalarımızdır.
Sevgi Soysal, roman ve hikâyelerini benim kuşağım henüz çok gençken yazıp, yayımlıyordu. Türk ve dünya klasiklerini okumadan “adam”dan “kadın insandan” sayılmayacak bir değer ve kalite anlayışının sürdüğü 1970’lerin ortalarıydı, yani onun eserleriyle tanıştığımızda çoğumuz Nazım, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Adalet Ağaoğlu, Tomris Uyar, Attila İlhan, Dostoyevski,Woolf, Sartre, Camus, Kafka yollarından geçmiş bir gençliktik. Ancak, “78 Kuşağı” diye de anılan benim kuşağımı galiba en çok Sevgi Soysal etkiledi. Baksanıza bu kuşaktan hemen her yazar mutlaka en az bir tane Sevgi Soysal yazısı yazmadan edemiyor(uz)!
HAYATI ROMAN, KENDİ GÜZEL, EDEBİYATI SAMİMİ
Sevgi Soysal erken öldü; O, hayatı roman bir insan, kendisi güzel bir kadın, eserleri çok samimi bir yazardı. Sevgi Soysal, coşkusu taze, acıyla alay edebilen, cıvıl kahkahalı, hüzün gözlü ve gözüpek bir kadındı. O, anneliğini yazı hayatından ayırmayacak kadar sahici bir kadın, mükemmel görünmek için çırpınmayacak kadar özgüvenli bir dişi, delidolu ve yaramazlığını saklamayacak kadar oyuncu bir çocuk-yetişkindi. Onu hala sevilen, anılan ve okunan bir yazar, onu Sevgi Soysal yapan bütün bu özellikleridir!
Sevgi Soysal’ın eserlerinde yer alan kadın karakterleri otobiyografik izler taşır. Onlar, hayatın çok önemli, heyecanlı öbür yarısının sokakta geçtiğini, o alanın sadece erkeklere bırakılması yüzünden çok şey kaçırdıklarını anlamış ve artık sokağa çıkma, gösteriye ve mitinge katılma cesareti göstermiş kadınlardır. Sessiz ev-içlerine, mutfak ve oda köşelerine sığmayan o kadınlar; neşeyle fırladıkları sokağın sandıkları kadar kolay kolay kendilerine yol açmayacağını anlayınca tökezler, şaşırır, bocalar ama asla eve geri dönmezler. Artık sokakta da kadın olacaktır! O kadınlar, artık tükenen ilişkileri yalnızlığı da göze alarak terk edebilme cesareti, gösteren kadınlardır. “Şafak” romanının Oya’sı, “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti”nin Olcay’ı, “Yürümek’in Ela”sı (Gültekin) ve diğerleri… Sevgi Soysal’ın kadın karakterleri, yenilgileri, iç çatışmaları ve hayalleriyle öyle sahici ve bizdendir ki onlarla özdeşleşmek için okurun ille de Türkiye’de büyük şehirlerde büyümüş bir kadın olması gerekmez.
Sevgi Soysal’ı feminist yazar olarak ele almayan bir görüş, onun kadın sorunlarını çarpık sistemin bir parçası olarak kabul ettiği tezini savunur. Bu bana sığ bir görüş olarak gelir. İyi de inanç sistemleri dahil birçok nedenle dünyanın merkezine tek bir cinsiyetin yerleşmesiyle dünyanın dengesi şiddet ve savaştan yana daha fena bozulmuşsa Sevgi Soysal ne yapsın?
SEVGİ SOYSAL”IN KIZI MIYDIM?
Çocukken, uyumsuzluklarım yüzünden hayatta sıkıntı çekeceğim endişesiyle: “Neden herkes gibi davranmıyorsun, yoksa hastane de mi karıştın sen?” diye şaka yollu beni uyumlu olmaya zorlayan anneme, ben de genç kız olduğumda onu kızdırmak için ”Acaba hastanede karışmadan Sevgi Soysal’ın kızı mıydım?” diye, sorardım. Yazdıkları ve hayata karşı duruşuyla onunla sanki yakın akrabaydım…
Sevgi Soysal’ın romanlarını yazdığı yıllarda kızı yaşındaydım. Yıllarca ben de onun öldüğü yaşta öleceğimi sanarak, o yaşa geldiğimde yaşıttık, o artık kız kardeşimdi. Bundan on yıl sonra ben onun annesi olacak yaşa geleceğim, o benim kızım olacak, çünkü erken gidenler, hep gittikleri yaşta kalırlar. Bu yüzden Sevgi Soysal ile beraber anarak Tezer Özlü ve Sevim Burak için yaptığım “Türk Edebiyatı’ndaki Annem, Kızkardeşim ve Kızım” başlıklı atölye çalışmaları beni hep çok yorgun düşürür…
Kadının güzeli güzelliğinden, erkeğin güçlüsü gücünden, yazarın iyisi yeteneğinden çıkar sağlamaya çalışmaz, derler. Zaten biz onları uzaktan tanır, biliriz. Hayatın zorlukları ve insanın insana zulmü karşısında bozulmadan kalanları sevmesek bile takdir eder, saygı duyarız. Sevgi Soysal onlardan biriydi, kuşaklar boyu okunduğunu gördük, devamının da geleceğini söylemek kehanet olmaz. Bu yaz Sevgi Soysal ile tanışın ya da yeniden Sevgi Soysal okuma zamanı gelsin! Sevgili Sevgi, yaramaz, zeki ve huzursuz çocuk: annem, kızkardeşim, kızım…
OKUDUKLARIM
Nasıl Bilirdiniz? J. Lloyd & J. Mitchinson
(NTV yayınları)
Yok, hangi tarihsel şahsiyet, yazar kiminle ne yapmış ‘geyiği’ türünden değil bu kitap. Marx’tan Freud’e, Frida Kahlo’dan Colette’e iz bırakmış insanların sıradışı benzerliklerini ilginç, etkileyici dille anlatıyor.
İZLEDİKLERİM
Kirazın Tadı Abbas Kiyarüstemi: (DVD)
İranlı yönetmenin Cannes Ödüllü filmi ağır akıyor ama özellikle ana karakterle Türk asıllı müze görevlisi arasındaki olağanüstü sahne, unutulmayacak kadar güzel. Ancak içlerinden biri daha liseye giderken yaşamı, karakteri ve yazdıklarıyla bana sempatik geliyor, beni etkiliyordu. Çocukluktan gençliğe geçerken ona benzediğinizi hissettiğiniz o kişilerden…
D‹NLED‹KLER‹M
Back to Black-Amy Winehouse
Uyuşturucudan “27”ler Ölüm Grubu’na katılan Amy Winehouse’un kaybına üzülenlere bozulanlar oldu. Şahane sesi olan yetenekli bir müzisyeni kaybetmek yeterince üzücü değil mi? Uyuşturucu bağımlısı gençlerin dramını ahlakçı tavırla eleştirmek ne kolay!
15.09.2011