Güneş Yiyen Çingene, Türk öykü sanatına zengin düşgücü, dinamik ve şaşırtıcı üslubuyla yepyeni bir renk katan Buket Uzuner’in dokuz öyküsünden oluşuyor.
“Genç, modern ve kentli” diye tanımlanan anlatımıyla Buket Uzuner, bu kitabında “gülmek ve düşlemek” eylemlerini ciddiye almamızı öneriyor. Güneş Yiyen Çingene, “Erişilmeyecek hiçbir şey yoktur, çünkü aslında her şey insanın kafasındadır. Güneş bile erişilmez değil artık!” diyor.
Ve her zamanki gibi bütün bunları özgün kara mizah ve güleryüzlü ciddiyet renkleriyle anlatıyor Buket Uzuner.
GÜNEŞ YİYEN ÇİNGENE (Gür Yayınları İstanbul)
Öykülerin kendi sınırlarının ötesinde okuyucuyu düşündüren bir yönü var
1 Aralık 1989 MİLLİYET SANAT Dergisi
Emine Özkaya
Sevgiyi düşlerde yaşayanlar Buket Uzuner’in on öyküden oluşan yeni kitabı Gür Yayınları tarafından basıldı: “Güneş Yiyen Çingene” İlk öykü “Mor ve Ötesi” gerçekten kitabın en başarılı öyküsü. Kuşaklar aracılığıyla 1930’lar Almanya’sından Türkiye’ye bir yolculuk. Babaanne, anne, torun… Bugünün Türkiye’sinde o günkü Almanya’nın faşizmi, savaşı, yoksullukları yok ama bugünkü Türkiye’de kadının yaşadıkları o günden pek farklı değil. Almanya’da kadınların güce, savaşa ve yoksulluğa karşı dayanışmaları, tüm bunlara rağmen var olmada ve sevgide diretmeleri. Gücün simgesi erkek gerçekte kadınlara dayanarak varlığını sürdürüyor. Torun Klaus da babaannesinin ve annesinin kişiliğinde bir sevgiliyle varolabiliyor. Aslında gerçek gücü temsil eden, babaannenin kişiliğinde, kadınlardır. Klaus’un sevgilisi, sevdiği erkeğe yansıyan güçlü kadın kişilikleri karşısında erimek istemiyor. Geçmiş zamana karışan kendi parçalanmış kişiliğini buralardan sıyırıp bugünkü sevgisinde özgürleştiriyor. İçsel anlatımı güçlü, zaman dokusu iyi işlenmiş öykü tadında okunabiliyor. “Bir Yaz dönümü Gecesi İçin Süit”te erkek dünyasının aşk karşısındaki mekanikliği, kendi eşiti olarak gördüğü kadına aşkını ancak içtiği zaman açabilen erkek. Kendisiyle boy ölçüşen kadına yüreğini sunmayı, beynini, erkekliğini teslim etmekle eşdeğer görüyor. Kadınsa büyük bir yüreklilikle sevgiye koşuyor. Diğer yanda Bertan vardır. Tüm erkek değerlerinden arınmış, aşkın ötesinde bir ilişki. Ama burada da eksik olan birşeyler var. Her iki durumda da aşkın ulaşılmazlığını mı çağrıştırıyor? Öykünün kendi sınırlarının ötesinde okuyucuyu düşündüren bir yönü var.
“Gerçekliğe ve Ülkesine Yenik Düşmeyen Düşler” de öykü kişilerinin düş dünyalarının aracılığıyla gerçek yaşamlar sorgulanıyor. Bir kadın üç erkeği aynı zamanda seviyor. Kadının aşkında bir parçalanmışlık yok. Ama erkeklerin aşkı düşsel ve gerçek dünyalar arasında bölünmüştür. Gerçekler dünyasında yaşanması gerekenler yaşadıklarımız arasındaki zıtlık. Sonuç, gerçek sevgiler ancak düşsel dünyalarda barınabiliyor. “Cağaloğlu’nda Metamorfoz”da yayın dünyası anlatılıyor. Diğer öykülerinin yanında kendine yer bulamamış, öykü düzeyine erişememiş. Ancak bir Cağaloğlu eleştirel anlatımı olarak kalabilen kurgulama. “Anais’in Saklı Mektupları’na gelince, fantastik bir öykü. Bir erkeğin bakış açısından ve cinsiyet ayrımına dayanan bir toplumda kadın iş hayatında yükselirken, cinselliğini arkasında bir bedel olarak bırakmak zorunda kalıyor. Erkekler bağımsızlığı ve cinselliği birleştirmiş bir kadını ancak düşlerinde yaratıyorlar. “Ismarlama Aşk” öyküsünde günümüz toplumunda cinsiyetçi ve arabesk ilişkiler dışında kendi olarak var olabilen bireyin,bireyciliği dışındakendi olarak var olabilen bireyin bireyciliği seçen toplumdaki yalnızlığı, acıları, zaafları, var olan ilişkilerin alışkanlığına düşmüş tek düzeliği sorgulanırken bu yaşamlara hapsolmuş insanların değişmez gibi gözüken değişkenliklerinin kaçınılmazlığı anlatılıyor. Kadınlık bilincine erişmiş kadınlar bugünün erkeğini geleceğin erkeğine dönüştürebilecekleri umudunu yitirmek istemiyorlar. “Kadın Adamın Kadın Kızı Olur” başlıklı öyküde duygularım, bedenim benim diyen bir kadın doğurmamakta ısrarlı. Ta ki, erkekler de anne oluncaya dek… “Hayatımdaki Bütün Erkekler’de bir kadının üç evresi anlatılıyor. Çocukluk, genç kızlık, kadınlık evreleri. Her evrede erkekler tarafından belirlenmeye karşı bir mücadele. Bu öyküde yazar, düşsel kurgusundan uzaklaşıyor. Kitaba adını veren “Güneş Yiyen Çingene” öyküsünde yetişkin bir insanın, çocukların güneşi bile elde eden sınırsız düşler dünyasına olan özlemi. Bu öyküden yazarın kendisini satır aralarında görmek her an olası. Kitabın son öyküsü ” İçine Kadın Giren Erkek” diğer öykülerle kıyaslanmayacak bir düşüş gösteriyor. İlk birkaç öyküde, evlilik, cinsellik, aşk vb. konularını kadınca bir duyarlılıkla ve düşsel, fantastik bir kurguyla işliyor. Öykülerin anlamları çok derinde gizli ve bu anlamda ortalama okuyucu açısından zorluktan söz edilebilir. Ancak bunun avantajı da yok değil. Okuyucu, öykülerin sınırlarının ötesinde yeniden kendi öykü dünyasına açılabiliyor. Birinci, ikinci ve üçüncü öykülerden sonra öykü örgüsü ve tadında belli bir zayıflama görülüyor. Bu öykülerde hayatın basitliğinin getirdiği öykü tadındaki olaylar akademisyen bir çevrenin diyaloglarıyla verildiği gibi, yazarın kişiliği sıkça görmek de mümkün.
BİR ÖYKÜ BUKETİ
Erman ŞENER Aralık 1989 KAPRİS Dergisi
Buket Uzuner’in öyküleri “Güneş Yiyen Çingene” adıyla yayınlandı. Kitabın arka kapağındaki resim gösteriyor ki Buket, genç bir yazar. Yine tanıtma yazısında onun “İskandinavsever” olduğunu, uzun yıllarını yurtdışında geçirdiğini öğreniyoruz. Sonra sıra öykülere geliyor ve ilk birkaç öykü bile, bize başlangıç için gerekli ipucunu veriyor: Buket Uzuner yazmayı seviyor ama, daha çok saygı duyuyor. O konular öyle üç beş gün içinde veya “ansızın zuhur eden bir ilham perisinin yardımıyla” bulunacak şeyler değil. Her birinin üzerinde uzun uzun düşünülmüş. Besbelli tekrar tekrar yazılmış öykülerle karşı karşıyayız.
Buket Uzuner’in iki özelliği daha var. Bunlardan biri, “okuru şaşırtmayı” sevmesi (“Cağaloğlu’nda Metamorfoz” adlı öyküsünde nefis çalımlar atıyor. Yazdığı adamların, o yayınevi sahiplerinin, yayın danışmanlarının hemen hepsi yaşıyor, hem de hayal ürünü gibi…).
İkinci özelliği ise, sanırız Buket, iflah olmaz bir sinemasever… Alın bu öyküleri, dünyanın en kolay treatment çalışmasıyla (çünkü öyküler çok olanaklı) film yapın. “Güneş Yiyen Çingene”, son aylarda okuduğum en güzel öykü kitaplarından biri… Eğer bu kitabı beğenirseniz, aynı yazarın ilginç gezi notlarını içeren “Bir Siyah saçlı Kadının Gezi Notları”nı da kaçırmayın deriz. Eğer esmerseniz ve eğer günün birinde yurtdışına gitmek istiyorsanız… Evet işte o noktada Buket “gör başına neler gelir” diyor, başlıyor anlatmaya.
.. Erman Şener (GÜNEŞ YİYEN ÇİNGENE/ BUKET UZUNER/GÜR YAYINLARI)