Ufukların Efendisi Osmanlı’nın yazarı Jason Goodwin ile Boğaziçi


Jason Goodwin, güçlü mizah damarı kadar, gerçekdışı önyargılar yükünden olabildiğince kurtulmayı başaran, bu yüzden kitapları bizim ülkemizde de sevilen bir yazar.

Bir okuma için gittiğim Londra’nın meşhur Waterstone kitapçılarından birinde, her “kitap hastası” gibi yeni yazarlar ile klasiklerin yeni baskıları arasında deneyimli bir avcı dikkatiyle dolaşıyordum. Onu gördüğümde Batı kültüründe sık kullanılan çağrışımı nedeniyle adı pek ilgimi çekmedi: “Ufukların Efendisi” (Lord of Horizons)._ Ancak kapakta eski bir İstanbul fotoğrafı vardı ve “Efendi”nin adı da Osmanlı’ydı. Kitabı elime aldım ve kasada parasını ödedikten sonra bitirene kadar bir daha elimden bırakamadım. Jason Goodwin 1999’daki o tanışmadan sonra ilgiyle takip ettiğim yazarlar arasına girdi ve beş kitabını daha zevkle aynı okudum.

Geçen ay İstanbul’da yapılan Avrupa Yazarlar Parlamentosu’nun “Edebiyat Coğrafyaları” komisyonunda üç gün sürecek toplantılara birlikte katılacağım yazarların listesini önceden incelerken birden adını gördüm: İngiliz yazar-Jason Goodwin. Toplantının ilk günkü kahve molasında kendisiyle tanıştıktan sonra iki eski arkadaş gibi rahat sohbet edişimizin, onun çok sempatik bir adam olması dışında, çoğu 19. yüzyıl Osmanlı döneminde geçen roman ve kitaplarının temel harcındaki ciddi tarih birikimini çoğu Batılı yazar ve tarihçinin aksine “Şarkiyatçı” (oryantalist) önyargılarla zayıflatmamış olmasındaki sahiciliğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Jason Goodwin, güçlü mizah damarı kadar, özellikle Türk yazar ve sanatçıların yüzyıllardır acısını çektiği Batı’da yaygın Şarkiyatçılık dünya görüşüyle oluşmuş çoğu gerçekdışı önyargılar yükünden olabildiğince kurtulmayı başaran, bu yüzden kitapları bizim ülkemizde de sevilen bir yazar.

Osmanlı’nın Batılılaşma reformları sırasında İstanbul’u sokak köpeklerinden temizleyerek Paris kadar medeni (!) bir şehir yapmak üzere yüzlerce İstanbul köpeğini Hayırsız Ada’ya sürgüne yollayıp, onların orada güneş altında yapayalnız haftalarca susuz kalıp, açlıktan birbirlerini yemeleri, çoğu uluyarak ölürken çok azının yüzerek geri dönmeleri gibi çok trajik bir konuyu (vbg) alegorik olarak Osmanlı’nın çökmesinin bir nedeni olarak ele alan “Ufukların Efendisi: Osmanlılar” kendimizi anlamak için bir tarih kitabında bulunması olanaksızı edebiyatın desteğiyle insani bir boyutuyla sunuyor. Jason Goodwin, tarihi olayları canlı yayında “flaş haber” nakleden bir muhabir üslubuyla çoğumuzun bilmediği ilginç anektodlar ve eski İstanbul mahalle hayatı ayrıntılarıyla pekâlâ bizim değerli yazarımız İhsan Oktay Anar’ın İngiliz kardeşi gibi de okunabilir!

1964 doğumlu Jason Goodwin, Cambridge gibi prestijli bir üniversitede (Tirinity Kolej) Bizans Tarihi okurken kaçınılmaz olarak Osmanlı Tarihi’ne de ilgi duymuş, özellikle Sultan 2. Mahmut dönemine kurduğu iki eğlenceli ve incelikli romanları “Yılanlı Sütun”, “Yeniçeri Ağacı” ve (henüz Türkçeye çevrilmemiş olan) “Bellini Kartı”nın (The Bellini Card) ortak kahramanı “Hadım Dedektif Yasin”i henüz tanımadıysanız mutlaka okuma listenize kaydedin, lezzetle okuyacaksınız.

OSMANLI HOŞGÖRÜŞÜNÜ KİTAPLARINA YANSITTI
Yazar, 14. yy’da Bizans İmparatorluğu’nun da mirasçısı olarak kurulan Osmanlı’nın İslamı’ın hoşgörülü olan yüzünü temsil ettiği ve yönetsel dehâsının bir mucizesi olarak 600 yıl boyunca yüzlerce etnik grubu ve ‘üç düzine milleti’ yanyana yaşatabildiğini dile getirirken: “… Bu yeteneği şeytani ya da ilâhi olarak değerlendirmek tamamen bakış açınıza kalmış!” sözleriyle okura nanik yapmayı hiç ihmal etmiyor. ‘Üç düzine millet’ onun kendi deyimi, toplam 36 milliyet ediyor. Bu biraz da bizim 72,5 millet deyimimiz gibi! Ancak iyi bir yazarın hiçbir zaman kaybetmeyeceği eleştirel ve mesafeli tutumunu sürdürerek; Yeniçeriler’den , cariyelere, hadım etme geleneğinin trajedisinden, bir türlü alışamadığımız, hâlâ çoğu bozuk/durmuş bekleyen meydan saatlerimize ki; “Doğu’da Zaman”dan “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”ne kadar geniş bir alanda değerlendirebilecek hallerimizle zarifçe dalgasını geçiyor elbette… Jason Goodwin’in önemli ödüllere sahip kitap ve romanları; hurafelerin egemen olduğu Ortaçağ Hıristiyan Avrupa’ya karşılık, matematik, mimari ve sanat alanında Müslüman Osmanlı’nın, İspanya’dan 1492’de göç etmek durumunda kalan Yahudiler’i

Selanik, Konstantiniyye (İstanbul), Belgrad ve Sofya gibi kendi önemli şehirlerine yerleştirme hoşgörüsü de sık sık hatırlatılıyor.

Avrupa Yazarlar Parlamento toplantısına katılan Türk ve yabancı yazarların düşünce özgürlüğüne uygulanan her türlü sansürü oy çokluğuyla kınayan kapanış bildirisi ardından, gece topluca yapılan Boğaziçi tekne gezisinde güzel Boğaziçi, şiddetli Lodos nedeniyle konuklarımıza hırçın yüzünü gösterdi. Boğaziçi tekne gezisinde yazarlar arasında hemen her konu konuşuldu ancak, İslama hakaret ettiği gerekçesiyle ülkemize gelmesine tolerans gösteremeyen Nobelli yazar V. S Naipaul’e ateş püsküren bazı Türk yazarların, o hepimizin hayran olduğu Osmanlı İslâm hoşgörüsünden nasiplenmemiş olduğu toplantıya damgasını vuran ana başlık olmuştu. Ben, ‘güzel ve yalnız’ Türkiyemiz’de kendi gibi düşünmeyen herkesi düşman ilan eden bütün diğer hükümetlerden farklı olarak şimdikinin çok sevdiği ‘Neo-Osmanlı’ ve liberal imajına karşın Osmanlı’yı yanlış anlamış olduğunu düşünüyorum. Fakat karşınızdaki yazar Osmanlı Tarihçisi Jason Goodwin olunca konuşmaya gerek kalmıyor, o üç günlük İstanbul seyahatinde göreceğini çoktan görmüş zaten!

16.12.2010

Bir yorum ekleyin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir