İtalyan edebiyatının prima donnası Dacia Maraini ile PERA


“Onu öpmek, kucaklamak, güçlü kollarının beni sardığını duymak istiyordum. Ama sonra beni eve sürükleyecekti. Yalnız kalmak istediğimi söyledim. Kapıyı yüzüne kapattım. Basamakları ikişer ikişer atlayarak yukarı çıktım, yatağın üstüne oturdum. Artık yalnızdım ve her şeye yeniden başlayacaktım.”*

1970’lerde Roma’nın varoş mahallelerinde bir ilkokul öğretmeni olan genç Vannina, İtalya’da yaşanmakta olan yoksulluğun, sosyal gerilimin ve kadınların ikincil durumunu farkına vardıkça
bilinçlenen bir kadındır. O yaz kocasıyla gittiği küçük tatil kasabasında zengin yabancı turistlere kendilerini peşkeş çeken yoksul balıkçı gençleri, eğlence için hiçbir sınır tanımayan zenginlerin vicdansızlığını, bozuk düzeni gözlemleme imkânı bulur. Yaz bittiğinde artık yoksulluğun ve kadınlığın ezilme nedeni oluşuna başkaldıran bambaşka biri, bağımsız bir bireydir. Yayımlandığı 1975 yılında cesur ve dişi diliyle İtalya’da olduğu kadar dünya edebiyatında da ilgi çeken “Kadın Savaşıyor”* (Donna in Guerra) romanın yazarı Dacia Maraini, aslında daha önce, henüz yirmili yaşlarındayken “Mutsuzluk Çağı” (L’eta del malessere) ile kazandığı uluslararası Formentor edebiyat ödülüyle tanınmıştı. Deneme, tiyatro, şiir türlerinde pek çok eser veren Dacia Maraini‘nin sekiz romanı ve “Madam Bovary” üzerine yazdığı “Emma’yı Ararken” (Cercando Emma) adlı önemli denemesi bulunmaktadır. Makaleleri, uzun yıllardır Corriere della Sera, La Stampa, L’Unita, Paese Sera gibi İtalya’nın önemli gazetelerinde yayınlanlanan yazarın annesi Sicilyalı Prenses ve ressam Topazia Alliata, babası Floransalı bir etnograftır. Çocukluğunun ilk yılları, ailesinin hümanist düşünceleri yüzünden İtalyan faşizminden kaçmak zorunda kaldıkları Japonya’da geçmiş, üstüne üstelik ailesinin anti-faşist düşünceleriyle taban tabana zıt cunta hükümetini tanımayı reddetmesi nedeniyle 1943 ile 1947 arasında bir Japon toplama kampında esir kalmışlardır. Çocukluğu ve ilk gençliği serüven filmlerinden daha heyecanlı(!) geçen Dacia Maraini, İtalya’ya döndükten sonra Floransa ve Sicilya’da eğitimini tamamladı ve Roma’da yayımlanan önemli edebiyat dergilerinde yazarak edebiyat kariyerine başladı. Yazdığı romanlar, şiir ve denemeler kadar tiyatro oyunları da tartışılmaya, gündem yaratmaya başlayan Dacia Maraini’yi “İtalyan Tiyatrosu’nda 1970’lerden günümüze bir başkaldırı modeli” olarak değerlendiren pek çok tez yazıldı (Doç. Esin Gören)

ESERLERİNİ PASSOLINI VE DI PALMA UYARLANDI

1973 yılında yalnız kadınlar tarafından yürütülen Teatro della Maddalena’nın kuruluşuna destek veren Dacia Maraini’nin oyunları Türkiye de dâhil olmak üzere onlarca ülkede önemli tiyatrolarca oynandı; başta Passolini, Ferreri, Di Palma ve von Trotta gibi önemli yönetmenler tarafından kendi senaryolaştırdığı eserleri de filme çekildi. Ünlü “Kirpi” tiyatrosunu birlikte kurduğu şöhretli yazar Alberto Moravia ile evlenmeden 21 yıl hayat arkadaşlığı yaptığı yıllar İtalya’nın en ünlü edebiyatçı çifti olarak da anıldılar. Halen Roma’da yaşamakta olan İtalyan Edebiyatı’nın “Prima Donna”sı Dacia Maraini geçen ay sessizce İstanbul’umuzdan geçti gitti, diyecektim, ama buna gönlüm razı olmadı. Çünkü iyi edebiyat, iyi yemek gibidir. Ancak iyi yemeği tatmış olanlar, ‘fast-food’un, bayat ve kötü yemeğin farkını anlayabilirler. Ticari nedenlerle kitapçı ve yayınevleri tarafından daraltılmış bir havuz içinde iyi edebiyat okumak arayışı içinde, deryayı özleyenlere iki yıldır Türkiye’de çok tanınmayan önemli edebiyatçıları naçizâne tanıtmaya çalıştığım bu sayfada Dacia Maraini’yi de sizlere anlatmak boynumun borcuydu.

Bu borç aynı zamanda çok da zevkli bir borçtur; çünkü ilk gençliğimde keşfettiğim bu önemli yazar ile İstanbul İtalyan Kültür Merkezi’nde 30 Ekim 2010 Çarşamba akşamı yapılan “Kadın Adı Altında Edebiyat” konulu konferansta onunla aynı masayı paylaşan Türk yazarı olma mutluluğunu yaşadım. O akşam kalabalık bir edebiyatsever grubun izlediği konferansta Dacia Maraini hem güzelliği hem de zekâsıyla hepimizi yeniden kendine hayran bıraktı. Kendi gücünün farkında olanlara özgü sakin ve yumuşak sesiyle, iyi edebiyatçıların her dilde kendi özgün edebiyat müziğini bestelediklerini ve kendi dönemlerinin önemli şahitleri olduğunu çok sevdiği Flaubert ve Woolf’tan örneklerle anlattı. Sonra da benim heyecanlı müziğimi(!) gülümseyerek dinledi. Aynı akşam baş başa yemek yerken artık iki yazar kadının arkadaşlığına doğru adım attığımızı söylemek kehânet sayılmazdı. Şimdi en iyi edebiyatçıları yayımlayan Türk yayıncısına “Dacia Maraini zamanıdır!” diyorum. Yazar ajansının adresini bana teslim etti nasılsa…

• Kadın Savaşıyor, Can Yayınları, çev: Semin Sayıt)

OKUDUKLARIM
HRANT (Tûba Çandar)

Yalnızca vicdanlı, dürüst, iyi bir vatandaşı tanımak için değil, kendimizle de yüzleşmek için yeniden Hrant Dink’i okumayı öneriyorum.

GÖRDÜKLERİM
Sonsuzluk Ve Bir Gün- DVD
(Yön: Theo Angelopoulos)

Efsane yönetmenle Adana Altın Koza Festivali’nde tanıştıktan sonra yeniden izlediğim bu eski filmi görmediyseniz, kendinizi vererek izleyin. Ruhunuz yıkanacak!

DİNLEDİKLERİM
Best of Bob Dylan:

Her zaman, özellikle yalnızken iyi giden klasik Dylan şarkıları.

26.11.2010

Bir yorum ekleyin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir