ÇÜNKÜ HAYAT-AĞACI EFSANEMİZ, EFSANEMİZ DE DİRENİŞTİR.


Yabancı yazar ve gazeteci arkadaşlarım sanki sözleşmiş gibi bir haftadır bana hep aynı soruyu soruyorlar: ‘Türkiye’deki Gezi Parkı gösterileri sahiden bir ağaç yüzünden mi başladı?’ Aralarında çevreci ve yeşiller partili olanların da bulunduğu bu insanların şaşırmaları, ağacı küçümsemeleri nedeniyle değil, sadece çevre ve tabiat korumasına dair şimdiye kadar Türkiye’den hiçbir duyarlılık hareketiyle karşılaşmadıkları için olabilir. İçlerinde daha önce Türkiye’yi ziyaret etmiş olanların yemekleri ve misafirperverliğini çok övdükleri şehirlerimizin yeşilliksiz, parksız, sahillerimizin de betonlaşmışlığından nezaketle şikayet ettiklerini hiç unutmuyorum.

“Evet, Gezi Parkı gösterileri ağaç yüzünden başladı.” diye, yanıtlıyorum onları. “Siz şimdi bizim paraya ve betona hayranlığımızın tabiata olan sevgimizden büyük göründüğüne aldanmayın, ancak bugün artık ortak bir Anadolu kültürü olarak burada yaşayan hepimizi günlük yaşam ritüellerine kadar etkileyen binlerce yıllık kadim Kamanlık geleneğimizde ağaç kutsaldı. Eski Türkler için ağaç deyince akla ilk Kayın Ağacı gelirdi. Çünkü Kayın, ‘Hayat Ağacı’ydı ve bütün canlılar gibi onun da canı ve ruhu vardı.” Sonra sözleeime bir popüler kültür alıntısı olarak, James Cameron’ın Avatar filmindeki ‘Hayat Ağacı’nı da ekliyorum.

‘Hayat Ağacı’ efsanesi, dünyanın farklı kültür ve dillerindeki diğer efsane ve destanlar gibi insanların korku ve umutlarının, rüyaları yoluyla bilinçaltı okumalarından doğmuştur. Bilebildiğimiz kadarıyla dünyada hayal edebilen tek canlı insan olduğu için destanlar, sadece insanlığa aittir. Bunu hem ruh hekimleri hem de halk bilimciler böyle açıklıyor.

Efsanelerde, destan, halk masalları ve kıssalarda insanlar çoğu kez kendilerini tehdit eden yarı ejder, insanüstü yaratıkların, devlerin saldırısından korunmak için bir kahramana ihtiyaç duyarlar. İnsanları zulüm ve baskıdan kurturmak için destanlarda ortaya çıkan bu kahramanlar, biz fanilerin zayıflıklarına düşmeyen, güçlü, dirençli kişilerdir ve çoğu zaman bizler adına zulme direnir, bizlere güç verir, liderlik eder, hatta ölümü göze alır.

Destan kahramanlarının kimisi insanlığı aydınlatmak için tanrılardan ateşi çalan Prometheus gibi hergün zincirlendiği kayada ciğeri sökülerek, kimisi sabrın erdemini anlatan isyankar Sisifos gibi hergün aynı kayayı yuvarlandığı uçurumdan yukarıya iterek cezalandırılır. Ya da Azrail’e direnenirken aradığı güveni sevgili yarinde bulana kadar Deli Dumrul gibi perişan olur, veya sevdalısını zorla çalan kötü ağaya: ‘Yetti artık!’ diye tek başına direnen İnce Memed gibi ölümü göze alır, ama dara düştüğümüzde yanımızda belirir. Çünkü gerektiğinde açlığa, susuzluğa dayanan insan bünyesi, aşağılanmaya ve yok sayılmaya karşı dirençsizdir. Bu nedenle bütün dinlerde: Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’te KİBİR GÜNAH sayılmıştır. Kibrin ve zulmün tarihte en korkak insanı bile değiştirdiği görülmüştür. Destan kahramanları insan hayal gücünün ve bilinçaltının savunması olarak işte burada devreye girer.

Destanlar, toplumların psikolojisini apaçık anlatır. Gezi Parkı’nda başlayan ve Türkiye’ye yayılan bir direnişe dönüşen gösteriler işte tam da bu yüzden ağaçla başlamıştır. Çünkü ağaç da bizim kadim Kamanlık kültürümüzde tıpkı bizim gibi candır ve eğer bizim varsa onun da ruhu vardır!

Buket Uzuner Haziran 2013

Bir yorum ekleyin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir