Stieg Larsson, “Milenyum Üçlemesi”nde bizim buradan bakınca kadının insan hakları korunan, halkına şeffaf sosyal devlet sistemi sunmuş bir ülke olarak görünen İsveç’te işlerin hiç de öyle olmadığını gösteriyor.
Yaşayan efsane yazarlardan Mario Vargas Llosa (ki, tam bu satırları yazarken 2010 Nobel Edebiyat Ödülü’nü çok gecikmiş olarak aldı) Stieg Larsson’ın “Milenyum Üçlemesi” romanları için 2009 yılında El Pais gazetesine:“Eğer Dumas, Dickens ve Hugo bu 2,100 sayfalık üçlemeyi benim gibi hiç eksilmeyen bir keyif ve müthiş heyecanla okusalardı, her sayfayı ‘Bakalım şimdi ne olacak?’ diye çevireceklerdi” diye yazdı. İşte şimdi üzerinde konuşacağım Stieg Larsson’ın “Milenyum Üçlemesi”ne Nobelli yazarın sözleriyle başlayarak belki ‘Popüler Edebiyat’ın bütün kurallarını altüst eden bu siyasi gerilim eseri hakkında bir fikir vermiş olabilirim.
Henüz on dört yaşında bir oğlan çocuğuyken ailenizin bir gençlik kampına gitmeye izin verdiğini düşünün. Aileden uzak ilk özgürlük sarhoşluğu ve yeni yeni uyanan cinsel dürtüler… Sonra beraber eğlendiğiniz yaşıt arkadaşlarınız kamptaki genç kızlardan birine gözünüzün önünde tecavüz etse ve siz buna karşı çıkıp ama tek başınıza engel olamasanız… Eğer vicdan sahibi biriyseniz, o günden sonra artık şiddet uygulanan kızın canı ve ruhunda bir daha silinemeyecek o büyük yaranın en yakın şahidi olarak yaşar ve bu insanlık utancını içinizde taşırsınız. İsveçli gazeteci-yazar Stieg Larsson işte o on dört yaşındaki çocuktu ve o gün kendine bütün hayatı boyunca dünyanın her yerinde kadınlara uygulanan fiziksel ve duygusal şiddete daima karşı duracağına söz vermişti. Hayatı pahasına da sözünü tuttu; ülkesi İsveç’teki ırkçı ve faşistlere karşı aktif mücadele eden sosyalist bir gazeteci olarak ölüm tehditlerine rağmen yıllarca EXPO dergisinde çalıştığı gibi ‘Popüler Polisye ve Gerilim Edebiyatı’n bütün erkek egemen kurallarını ve çok satan listelerini altüst eden “Milenyum Üçlemesi” romanlarını yazdı. Henüz çok verimli olduğu 50 yaşında pat diye kalp krizinden öldüğünde bunun bile yıllardır onun sesini susturmak isteyen faşistlerin işi olduğundan şüphe edenlerin sayısı az değildi.
ÇÜRÜMÜŞ İKTİDARIN İPLERİNİ PAZARA ÇIKARTIYOR
Stieg Larsson, “Milenyum Üçlemesi”nde bizim buradan bakınca kadının insan hakları korunan, halkına sağlık, hukuk, medya ve güvenlik gibi temel konularda şeffaf sosyal devlet sistemi sunmuş bir ülke olarak görünen modern Viking kültürü İsveç’te işlerin hiç de öyle olmadığını gösteriyor. Hâlâ 1986’daki suikastı aydınlatılamayan eski Başbakan Olaf Palme ile 2003’te gün ortasında bir AVM’de bıçaklanarak öldürülen kadın Bakan Anna Lidh İsveç’teki ‘derin devlet’ hakkında bir fikir veriyor olsa gerek. İşte Stieg Larson “Milenyum Üçlemesi” romanlarında hem ‘aşağılık kompleks’leri yüzünden kadınlardan ölesiye nefret eden ve bu yüzden kadınları satan, döven, öldüren erkeleri hem de çürümüş iktidar ve derin devlet ilişkilerinin ipini pazara çıkartıyor. Ancak Stieg Larsson bu işi bütün diğer erkek yazarlardan büyük bir farkla yapmayı başarıyor. Bence “Milenyum Üçlemesi” romanlarını dünya çapında başarı kazandıran çok önemli fark, Stieg Larsson’ın katillerin, hırsız, namussuzların hakkından tek başına gelen kişiyi bir kadın karakter olarak yaratması değil, asıl önemlisi bu kadının 1.50 m. boyunda ve 50 Kg ağırlığında genç bir kadın olmasında saklı!
‘Ejderha Dövmeli Kız’ Lizbeth Salander, ufacık tefecik ve genç bir kadın olmasına rağmen kendine tecavüz edenlerin önce ipini pazara çıkartıp; havası sönmüş balona çeviren, cinayet ve yolsuzluklarından dolayı müebbete yollamadan önce akla ziyan şekilde rezil rüsva eden bir kadın karakter! Lizbeth Salander 200 yıldır polisye-gerilim romanlarında fink atan erkek dedektifler kadar zeki, çevik ve külyutmaz, iyi bir kick-boxer dövüşcüsü, dâhi bir ‘hacker’ ama hem kadın hem de mini minnacık! Yani, kadınlardan nefret ettikleri için onlara (binyıllardır) eziyet eden sapık, psikopat, ezik ve/veya cinsel sorunlu erkekleri tarihten tamamen silen bu kadın karakter ancak bir çocuk bedebine sahip. Sanırım bir erkek olarak kendi cinsiyetinin zaafları konusunda bizden çok daha bilinçli olan Stieg Larsson, güç ve kuvvete tapan bazı erkeklerin çelimsiz bir kız tarafından yenilmeyi sindiremeyeceklerini hesap ettiğinden Lizbeth Salander’i Lara Croft gibi iri ve güçlü bir kadın olarak yaratmadı. Ve bu yüzden on dört yaşında kendine verdiği sözü tutarak bu romanları kadınlara bir armağan olarak verdi.
CESUR, NAMUSLU, HAS BİR ADAM
Ülkesinde ünlü bir gazeteci olan Stieg Larsson, on dört yaşında yaşadığı o ciddi sarsıntıdan sonra yalnızca kadınların değil, farklı ve/veya zayıf oldukları için dışlananların yanında yer aldı. Hayatı boyunca İsveç gibi nüfusu ve sorunları az, sosyal devleti kısmen yaşama geçirebilmiş, siyasette ve dinde şeffaflığa önem veren bir ülkede bile azımsanamayacak sayıda bulunan ırkçı neo-Nazi ve Hristiyan kökten dincilere karşı mücadele etmiş, defalarca ciddi ölüm tehditleri almış ama yılmamış, cesur, namuslu, has bir adam. İsterseniz benim gibi popüler polisye seven biri olun, ister sevmeyen, eğer hâlâ okumadıysanız Milenyum Üçlemesi’nin orijinal adı ‘Kadınlardan Nefret Eden Erkekler’ olan ilk roman ‘Ejderha Dövmeli Kız’ı hemen okumaya başlayın. Zaten devamını getireceksiniz! Hayatta her şeyin ortasından cinsiyet ayrımcılığının geçmediği bir dünya özlemime bulunduğu katkı için Stieg Larsson’a minnettarım.
21.10.2010