Kadınlar birlik olursa kadına şiddet kalmaz


Kadınlar birlik olursa kadına şiddet kalmaz

Şamanizm, kadına yönelik şiddet, Alevi-Sünni ayrımı, çevre sorunu… Mekansa Kadıköy; esnafı, sahafı, iskelesiyle… Buket Uzuner, bir dörtlemenin ilki olan Su romanında, polisiye kurguyla yaşamın özüne yolculuğa çıkartıyor

Seyahat tutkunu, kedi meraklısı, İstanbul ama özellikle Modasever, henüz kimsenin ç’sinden söz etmediği dönemde çevre sorunları yazarı Buket Uzuner’in yeni romanı, Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları dörtlemesinin ilki Su‘da kadına yönelik şiddetten mezhep ayrımcılığına kadar bütün temaları buluyorsunuz, hatta fazlasıyla. Vapurda kaybolan bir kadın gazeteciyi ararken polisiye roman okur gibisiniz, ama bir yandan da hayatın özüne döndüğünüzü fark ediyorsunuz. Su, yazarın Kadıköy’de sevdiği ve klasikleşen mekanlarının da bir rehberi gibi… Baylan Pastanesi’ni, Çiya Sofrası’nı, sahafları, iskeleyi bir de onun gözünden görüyorsunuz. Sırt çantasıyla durmadan seyahat ettiği için modern Evliya Çelebilerden sayılan Uzuner, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle New York’tayken, röportajımızı internet aracılığıyla yaptık. Siz bu röportajı okurken, o başka bir kıtada ya da ülkede olabilir, ama anlaşılabildiği gibi onun aklı Türkiye’nin sorunlarında…

ŞAMANLIK GELENEĞİNDEN ESİNLENDİM
– Roman, polisiye/macera tarzında bir kurgu üzerinde şekillense de yer yer destansı özellikler taşıyor. Neden bir dörtleme? Ve neden ilkinin teması su?
– 
Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları adlı romanı, kadim kamanlık (şamanlık) geleneğimizin dört unsurundan esinlenerek bir dörtleme olarak tasarladım. Hayat suyla başlıyor, ben de bu yüzden suyla başladım; toprak, hava ve ateş ile devam edeceğim. Bu romanı yazarken yaptığım ön çalışmalarda eskiye ait, birçok bilgiyle karşılaştım. Bunlar arasında psikiyatrinin bir dalı olan psikomitoloji vardı. Psikomitoloji, her toplumun kendi rüya ve hayallerinden, korku ve umutlarından doğan masal ve/ya da destanlarının aslında o toplumun psikolojisini yarattığından yola çıkarak, bunları araştıran bir bilim. Bu konuda Türkiye’de yazılmış en güzel kitaplardan biri olan Deli Dumrul’un Bilinci‘nin yazarı Prof. Bilgin Saydam’ın, Su‘yu okuduktan sonra roman hakkında yazdığı şu sözler, sorunuzun yanıtı niteliğinde ve benim için çok kıymetli. Bir tıp doktoru olan Prof. Saydam şöyle diyor: ‘Başlangıç hep sudur/sudandır. Bu nedenle kahramanların öykülerinin -açık ya da gizil- kaynağı hep su olagelmiştir. Yaşamlarımızın kahramanı olarak bunun farkında değilsek, unutmuşuzdur; zira korkuyoruzdur, o her şekli doğuran ve her şekli çözen/ yutan ‘şekilsiz’den. Oysa ki su, yaşamın taşıyıcısı ve esirgeyicisidir de. Buket Uzuner’in Defne dörtlemesinin (su-toprak-hava-ateş), (belki de Defne’nin bizzat şahsında şekillenecek ağacın eklenmesiyle beşlemesinin) başlangıcının suda(n) olması, zor zamanda yine suya sığınılması, tesadüf değildir; yaşamın yaşayan ve yaşatan sembollerinin zorlamasıdır.’ Kendisi incelik göstermiş ve kamanlığın beşinci unsuru olan ‘ağaç’ romanını da yazmamı öngörüyor.
– Kitapta kahramanların soyadlarından başlayarak birçok şifre, semboller var.
– Bence roman, genelde edebiyat, bizimle gönül bağı kurabilmeli, bize çok farklı ve yabancı kişileri bile anlatsa, onlarda ve oralarda kendimizden parçalar bulmamıza, düşmanımız için bile empati kurabilmeye, hayata ve aşka küçük de olsa bir şans tanımamıza, yalnız olmadığımıza yol açabilmeli, diye düşünürüm.
– Kahramanınız, uyumsuz ama çevre sorunu, kadına yönelik şiddet gibi konulara karşı çok duyarlı. Neden bu sorunları anlatmak için bir kadın gazeteci seçtiniz?
– 
Erkeklerin para, siyaset ve iktidarı tamamen kontrolünde tuttuğu Doğu kültürlerinde, hareketli ve bağımsız bir hayat tarzı gerektiren muhabir kadın gazeteciler zor yetişiyor; öncelikle buna dikkat çekmek için kadın gazeteci karakteri seçtim. Defne Kaman, kendi özel hayatını ve bedenini öne çıkartıp popüler olacak yaşta ve fizikte bir kadın gazeteci olmasına rağmen, bunun yerine başkalarının dertleriyle ve hepimizin evi olan tabiatın sorunlarıyla uğraşıyor. Bu yüzden isteyerek popüler olmamaya çalışan bir anti-kahraman o. Defne’nin son derece samimi ve sahici olduğunu anladıkça, ileride sevenleri, hatta ‘fan’ları bile olacaktır diye umuyorum. Çünkü, yaşadığımız çağda dünya ve Türkiye’de yüzeysellik ve bayağılıktan bezmiş, sayıları hiç de az olmayanların özlediği sadelik, sahicilik ve samimiyet Defne Kaman’ın karakterinde mevcut.
– Yazarlar çözüm üretmez, sorunu gösterir ama kadına yönelik şiddetin, çocuk gelinlerin, ensestin bir çözümü var mı?
– 
Defne Kaman, Türkiye’deki kadın sorununa ‘Erkek sorunu’ adını veriyor. Adı ne olursa olsun, kadınlar, her kesimden; laik, dindar, dinsiz veya farklı dinlere inanan, zengin, fakir, okumuş veya cahil bırakılmış bütün kadınlar yan yana gelip, hep beraber, her kesimden erkeğe, ‘Dur, bu benim hayatım, benim bedenim ve benim beynim, hangi hayat biçiminde yaşayacaksam, buna ben kendim karar vermek isterim!’ dediğinde kanunlar, kurallar ve gelenekler kolayca değişir. Kadınları giyim tarzları veya inançlarını kullanarak bölüp, yönetmelerine daha fazla izin vermemeliyiz!
– Doğa olaylarına, bütün canlılara aynı oranda saygı gösterilmesini öne süren Şamanizm’i gündeme getirmenizin amacı, unutulmuş gibi olsa da aslında öğretilerinin hâlâ anlamı olmasından mı?
– 
Elbette, geçmişten taşınan bilgiler, günlük hayatımıza yerleşmiş, nazar boncuğu taşımaktan, şeytanın kulağına kurşun dökmek için kendi kulağımızı çekip, ahşaba üç kez vurmaya, ağaçlara dilek çaputları bağlamaktan, Hıdırellez ve Nevruz’da ateşten atlamaya, cemreyi düşerken neredeyse gözle gördüğümüzü sanmaktan, ayçöreğinden ayçiçeğine, Ayhan’dan Ayten’e çocuklarımıza ve her şeye ayla ilgili isimler vermeye kadar çoğunu düşünmeden yapmaya devam ediyoruz zaten. Şamanlık, bir çeşit paganlık ve dünya uygarlığının altında binlerce yıllık paganlık kültürü yatıyor; monoteizme geçilmeden insanlar tabiata korku dolu bir saygı ve hayranlık besliyordu. Ancak Su’da genelleme yapmadım, sadece Türklerin geçmişini incelemeye çalıştım ve orada kadim geleneğimiz Kamanlık’la karşılaştım. Romanda kullandığım bazı güzel geleneklerimizin yerini acımasız piyasa kaynaklarına bırakmasına dikkat çekmek, özümüzdeki tabiat ve canlıya duyulan saygıyı hatırlatmak istedim. Kadim Kamanlık geleneğimizde her canlı eşit derecede saygın ve değerli: Bir çiçek, bir böcek ve insan eşit değerde.

BİNLERCE YILLIK KUTADGU BİLİG’E SAYGI
– Kitapta Kutadgu Bilig’den (Mutluluk ve Devlet Bilgisi) de alıntılar var. Ama Türkiye’de yeterince ilgi görmediğini düşünüyorsunuz. Niye önemli sizce?
– Kutadgu Biligokullarda okuyup, çoğunlukla geçiştirdiğimiz, adıyla alay ettiğimiz, ancak uzmanların uğraşacağı, sıkıcı bir kitabın adı olarak kalır bilincimizde. Halbuki bu kitap, üç orijinal nüshasından biri hâlâ bulunamamış olsa da bin yıl önce Türk şair Yusuf Has Hacip tarafından şiir formunda Uygur harfleriyle Türkçe yazıldığı düşünülen, dünyaca tanınmayı hak edecek önemli bir yapıt. Kısaca Kutadgu Bilig, şiir formunda devlet yöneticilerine verilmiş hümanist öğütler kitabıdır, diyebiliriz. Günümüz Türkçesine çevrilmiş baskısının da bulunduğu bu değerli yapıta Su’dan sonra ilgi başlar, diye hayal ediyorum. Hani Kumral Ada – Mavi Tuna‘dan sonra ada adı çok sevildi ve Mabel sakızı, İstanbullular‘dan sonra lavanta kolonyası satışı arttı ya, belki Su‘dan sonra da gençler Kutadgu Bilig okumaya başlar.

SEYAHAT ETMEK BANA GÜÇ VERİYOR
– Türk edebiyatının yakın dönemdeki Evliya Çelebilerinden sayılıyorsunuz. Seyahatleriniz ne sıklıkta devam ediyor?
– Seyahat etmenin, bana tıpkı yazmak gibi hayatın büyük haksızlık ve kötülüklerine karşı kendimi küçük ve çaresiz hissettiğimde nefes almak, hayatta kalmak gücü verdiğini sonradan anladım. Çoğunlukla edebiyat ve sanat etkinlikleri nedeniyle dünyayı ve Türkiye’yi dolaşmaya devam ediyorum. Sırtçantalılar diye bir de grubumuz var. Şu anda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle bir konuşma yapmak üzere New York’tayım.

20 YIL ÖNCE ÇEVRE YAZILARIM CİDDİYE ALINMAZDI
– Kahramanınız Defne çevreci bir gazeteci. Siz de Türkiye’nin ilk çevrecilerindensiniz. 20 yıl önce bir gazetede çevre köşesi bile hazırladınız. Bu 20 yıl içinde dünyada ve Türkiye’de çevrecilik konusunda duyarlılık arttı mı?
– 20 yıl önce kanserojen maddeler, ekolojik döngü, HES ve nükleer santrallar hakkında yazdığımda ciddiye alınmazdım, ama şimdi eğitim alamamış köylülerimiz bile tabiatı kötü kullanmanın, bu açgözlülüğün bedelini hayatlarımızla ödeyeceğimizi farkında. İşte Su romanıyla başlayan Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları’nda atalarımız ve ninelerimizin tabiata büyük saygı gösterdikleri zamanlara selam yollamayı, bu nedenle de istedim.

– Defne Kaman’ın diğer maceralarını yazmaya başladınız mı? Ne sıklıkta yayımlanacak? Romanlar birbirleriyle bağlantılı olacak mı?
– Defne dizisinin kalan üç kitabını üç yıl içinde sırayla yayımlamayı arzu ediyorum ama yazı, demlenmesi gereken bir sanat türü. Bu yüzden yazıyla ilgili planlar ancak arzu ve hayal seviyesinde olabiliyor, ısmarlanamıyor. İsteyen Defne dizisini birbirinden bağımsız da okuyabilecek, beğenmezse bırakabilecek yani…

Bir yorum ekleyin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir